‘Mono kurgusuz labirent’
edebiyata yepyeni labirentler getiren Oulipo akımının önemli temsilcilerinden
Hervѐ Le Tellier’in ikinci kitabını yayınladı. Yazarın, Türkçeye yapıtları ilk defa Monokl
Yayınları tarafından çevrilmiştir.
Çevrilen ilk kitabı olan ‘Bar Sonatları’nın ardından, yazar ‘Aşktan bu kadar’ adlı romanıyla, sıradan
aşk romanı anlayışımıza yeni bir yaklaşım getiriyor. Aşktan bahseden bir
romanda karşılaşmayı beklemediğimiz bilimsel meselelere ve dilin yapısına
ilişkin birçok konuya değinen yazar, içinde bulunduğu edebiyat yaklaşımının
etkisini büyük oranda taşıyan romanı okuyucuya bir oyun kurgusundan hareketle
sunar.
Altı ana
karakter üzerinden şekillenen roman, karakterlerin birbirleriyle ilişkilerini
anlatan bölümlere ayrılmıştır. Yazarın anlatımında böyle bir yöntemi
kullanmasının sebebi, kişiler arasındaki ilişkiler ile Abhaza Dominosu’nun
oynanma biçimi arasında benzerlik kurmasıdır. Roman kahramanlarının,
hayatlarının birbiri içine sızan tesadüfler üzerinden şekillenmesi kitapta sözü
geçen oyun kurgusuna paralel bir şekilde ilerler. Aşktan bahsetmenin ve
insanlar arasındaki duygu geçişlerinin gerçekçi ve dengeli bir biçimde ifade
edildiği ‘ Aşktan Bu Kadar’ sıradan olmayan fakat olası bu yaşamları bize açık
bir üslup ile yansıtmıştır. Anna Stein
ve Louise Blum’un, hayatın başka renklerini keşfetmeye kayıtsız kalamamaları,
Yves Janvier ve Thomas Le Gall’ın aşkı
cesaretle kucaklamaları, Stan’in, cesaretini bir park bankında unutması ve
Romain Vidal’in, hayatının olağan seyrinin bozulması, onları çok başka
noktalara sürükler. Roman kahramanları, değişen duygular ve hayatlar içinde,
çelişkilerin ve beklentilerin havuzunda boğulmadan yüzmeye çalışırlar ve biz
buna yalnızca seyirci kalamayız.
Aşkın
beklenmedik koşullarda, aniden yaşama sızması, yıllardır sorgulamadan
yaşadıkları ilişkilerini düşünmeye iter kahramanları. Klasik bir aşk romanında
her daim karşımıza çıkma olasılığı yüksek olan; beklenti, hayal kırıklığı,
cesaret ve cesaretsizlik bu romanın sayfalarında da bize eşlik eder. Sözcükler
birbirini kovalamaya başladıkça, çoktan başlamış bir yarışa geç kaldığımız
hissi uyanır çoğu zaman fakat Tellier romanında usulca, edebi kaygı gözetmeden
bizi bu yarışa davet eder. İçinden aşk geçmiş bir romanın, belli klişelerden
kurtulamadığını düşünmeden edemeyiz, fakat ‘Aşktan bu kadar’ bize ne
masallardaki ne de efsanelerdeki gibi bir aşkı anlatır burada anlatılan aşkın
yalın halidir. Bu romanda yeterince aşktan bahsedilir ama yalnızca aşktan
bahsedilmez. Bir hastalık hakkında ince ayrıntılarına kadar bilgi alır, bir
sözcüğün derinlemesine incelenmesini izleriz.
Roman
boyunca birbirine yabancı insanların aralarındaki duygusal geçişlere tanık
oluruz. Bu durum Aşkın bilinmeyende
kurulduğunu dile getir. Kahramanlardan Yves’in ‘ yabancı’ kelimesini bir
konferansta incelemesi sırasında söylediği: ‘ Hayatımdaki tüm kadınlar,
hayatımdaki tüm kadınlar olmadan önce birer yabancıydılar.’ Cümlesi romanın
bütününe bakıldığında yaşanan aşkların bir keşfetme ve merak sonucu şekillendiğini
bize gösterir. Aşkı belli bir ortaklığın ya da benzerliğin farkındalığı gibi
düşünmeye alışık olsak da göz ardı ettiğimiz ötekine ve bizden başka olana
duyduğumuz merak bu duygunun şekillenemesin de önemli bir noktadır. Roman bizde
bu duyguyu kahramanlar aracılığıyla yeniden kurar.
Türkçede örneklerine pek sık rastlamadığımız bu biçem, edebiyatın faklı alanlar ile ilişkiye girmesine sebep olduğundan okuyucuda farklı duygular uyandıracaktır. Aşkın bunaltısını ve yaşamın bulantısını hissedeceğimiz bu roman uykuda bekleyen duygularımıza inceden seslenecektir. Yazarın söylediği gibi “ Kadın ya da erkek, aşktan bahsedilmesini istemeyenler ya da bundan böyle ‘aşktan bu kadar’ diyenler bu kitaba hiç bulaşmasınlar”
Sevil Tanışan - Monokl Atölye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder