İçine daldığı yolları çatallanan
labirentte, tüm çelişkileriyle debelenen, her dehlizi yoklayan acılı ruhun hatırlanamayacak kadar eski zamanlardan
yankılanan, kime verildiği bilinmeyen, ama illa tutulması gereken bir sözü
vardır. Kime, neden, ne zaman verildiği bilinmese de, kesin etik anlamı vardır.
Çünkü o ruh –henüz büyük olmasa da, büyük olmaya kendini yazgılayan o ruh– hisseder ki gündelik ve sıradan bir yaşam
için doğmamıştır; başkaları tarafından yapılamayacak bir şeylerin onun
tarafından yapılması gerekmektedir. Tutulmadığı sürece hayatının üstüne abanan
bu sözü yalnızlığında daha iyi duyar ve yalnızlığına çekilir, ama sözü başkalarına hatırlatmak da onun
görevidir.
O huzursuz ruh ki dünyanın
efendiliğini ele geçiremeyip, kusursuz dünyayı düşüncede aramaya koyulur; bir
kalabalık umarken daha da kaçıklaşan yalnızlığında kapandığı kalesinde çölü ve
ağlayış gününü keşfeder, şeytanı evreni yaratıldığı hiçliğe geri yollamaya
kışkırtır, sıradan adamlardan ruh dilenir, aşkı bulamayan Don Juan misali
daldan dala, çiçekten çiçeğe hercai ve biçare saldırır, kendisini rüyasında
gören birisinin uyanacağı şafak vaktini iple çeker, bir tren istasyonunda
zamanı dondurarak ölüm için yaşamı, hayal için gerçeği, gelecek için şimdiyi kaybeden
insanların budalalığına ve sefaletine hayıflanır, hem artık kendisi olmamak
için zorbaca ve umutsuzca bir istekle yanarken
hem de artık kendisi olmasının imkansız olduğunu anlayarak öfkelenir, daha o görmeden kapanan
yolların, ikinci kez rastlayamayacağı yazgıların, hiç çözmediği sayısız şaçın,
asla görmediği rüyaların yangınında olmamışa ağıtlar yakar, okuduğu şehrin bir
köşesinde yapay kayalarla çevrelenmiş bir havuzun başında kendi gençliğini
boğar, kendi hayatının romanını kaleme alan yazarı gözünü kırpmadan ölüme gönderir, tüm insanların
belleğinden bir anda silinip kim olduğu arar, binlerce yıldır konuşan sese
cevap vermek için dilsizliğine son verir, varlığı dünyanın ritmiyle çakışsın
diye hep yediyi gösteren bir saat gibi durup sabırla bekler, çimenlikte son yaz
çiçeklerini toplayan kırmızı kıyafetli sarışın kız çocuğundan ölmeye hazırlanmak
için yaşamayı öğrenir, nafile aşklar tarafından bunaltılıp zorlayıcı aşkıyla
eziyet ederken hırsızlığa soyunur, özel çalıntı bir eser yaratır, bir yandan
ölüme göz kırpar, bir yandan onu şiddetle kapı dışarı eder….
Ülkeden ülkeye, hayattan hayata,
rüyadan rüyaya kaçarak insanlar arasında insan arayan bu kaşif, bu takipçi, bu
öncü önce bölünmüş acı çeken benliğinde kendisinin peşine düşer. Verdiği sözü
arar. İnsan yaşamının kıyısında durur, uzağı gören soğuk gözleri sezer,
şiddetle arzulayan ve iğrenen kalbinin sesini duyar, dünyaya çarpmak üzere olan
yırtıcı hayvan hırsındaki nefesi dinlenir…
Herkese kendi verdiği sözü hatırlatmaya uğraşır.
Ey sevdiğim kardeşlerim,
unutulmuş bir günde büyük bir söz veren var mı aranızda?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder