AŞKTAN BU KADAR'DAN PARÇALAR
HERVE LE TELLIER
Senin
dahil olmadığın seninle ilgili hatıralarım da var benim, onları bilmene
olanak yok tabii. Öylesine içimdesin ki, fiziksel yokluğun neredeyse
hissedilmiyor. Bu senin, sahilimde bıraktığın ayak izin, varlığının bana
bağışladığı sessiz melodin. Bu hatıralardan birinde, bir manastırın
kemer altında yürüyorum, Roman tarzında kubbeli tavan beni yağmurdan
koruyor. Taş basamaklara oturuyorum, etrafımdan ayak sesleri,
konuşmalar, çocuk bağırışları duyuluyor. Sadece seni düşünüyorum. Bir
önceki gün seni ilk defa kollarıma aldım ve beni o an istila ettin. Seni
anlatan cümleler geliyor aklıma, not alıyorum amaçsızca. Bir efsaneye
göre Şostakoviç’in kafatasına saplanan bir şarapnel parçası, eğer
kafasını belirli bir şekilde eğerse onun müzik duymasını sağlarmış. Sen
benim Şostakoviç’in kafatasına saplanan şarapnel parçamsın.
Şostakoviç’in kafatasına saplanan şarapnel parçası güzel bir roman adı
olurdu. Hayat sonsuz sayıda güzel roman adıyla doludur.
İki
dakika daha diyorsun. Bir kez daha, bir daha görüşmemek üzere
birbirimizi terk etmiştik. Sonra telefonum çaldı, sendin, konuştuk,
kuşkusuz birbirimizin sesini son bir kez daha duyabilmek için. Kapatmak
üzereydim ki “İki dakika daha.” dedin. Pekala, iki dakika daha.
Konuşmuyorum, sen de konuşmuyorsun, arada sırada nefesini duyuyorum
sadece. Neredeyse hiçbir söz söylenmiyor ama nefes alışverişin beni
allak bullak ediyor. Zaman akıyor, cadde boyunca yürüyorum, daireme
geliyorum, içeri giriyorum ama holde sırtımı duvara yaslayıp öylece
bekliyorum. Hala sükûneti koruyoruz, uzunca bir süre. Hiç şüphem yok ki
sen de benim gibi bu beraber olduğumuz anın sessizliğini dolduruyorsun
ruhuna, ileride beraber olamayacağımız daha uzun sessizlikleri
sezinleyerek.
Kaçıncı
kez laf ölüme geliyor bilmiyorum ama bir anda “Eğer ölümcül bir
hastalığım olsaydı, misal kanser olsaydım sanırım hiç tereddüt etmez,
gelir, kalan ömrümü seninle geçirirdim.” diyorsun. Muhtemelen
söylediğine canım sıkılıyor ve Woody Allen’dan bir alıntı yapıyorum:
“Hayat ölümcül bir hastalıktır.” Sen o sırada arabayı park ediyorsun ama
ben hala söylediklerinin etkisinden çıkabilmiş değilim.
Söylediğin
cümlenin nereye vardığını anlamaya gayret ediyorum. Burada vurgu
yaptığın nokta durumun aciliyeti değil, her zaman yüzleşmemiz gereken
gerçekler daha çok. Sonra birden söylediğin cümlenin derinlerinde saklı
başka bir anlamını daha keşfediyorum: Benimle olursan, aldatıcı bir
ölümsüzlüğün sükûnetini arkanda bırakacaksın, günlerin hesabının
yapılmadığı dünyandan kaç gün süreceği belirsiz bir yaşama adım
atacaksın. Zamanın su gibi aktığı bu yeni dünyanda hastalık er ya da geç
yakana yapışacak. Sana sunduğum şeyi şimdi anlıyorum, korku.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder