28 Temmuz 2012 Cumartesi

Bir Yaşambilim - Papini'nin Evreninde

Papini ne istiyor -bizden? Sırtı sıvazlanmış bir dünya içinde yaşamak mı?

Daha çok ölümcül bir öksürüğe yakalanmış bir gövdenin sırtına vuruyor gibidir: çıkarsın diye içindeki zehirleri, ciğerleri sökülürcesine içi dışına çıksın ve temizlensin diye. Ne umutsuz bir çaba, ruhu kendisinden boşaltmaya, arındırmaya çalışmak. Papini, bunu bilmiyor değildi.






İşte burada "Neye İnanmalı?" geliyor önce ve ardından da "Kime İnanmalı?". Onun yazdıkları artık bir bilmenin, geçmişin ölçeklerinin ya da ölçütlerinin erişiminde değildir. Ona yön veren tutku, yaşamı başka türlü ele geçirme isteği olarak, göremeyeceği, duyamayacağı, tadamayacağı bir evreni yazmaktır. Bildiğini değil yaşadığını, yani inandığını yazar ve arayışına felsefecilerin metafizik tasarılarının yanıt veremeyeşini bu inançta, yaşam inancında hayal etmek gerekir. Bir tür yaşambilim kurma denemesi. Ruhun derinliklerindeki başka hayata ulaşma denemesi; kat kat derinlere inmek; yaşamın tüm olumsuz topraklarını göğe doğru fırlatmak ve yüzeyde biriktirmek eylemi.

Yazarın bu tuhaf biriktirme ve boşaltma eylemliliği içerisinde oluşunu biraz daha iyi düşünmek gerekecek belki de.

Edebiyatın özsel niteliği olan gerçekliğin kökenindeki hayal kapısını ardına kadar aralamak ve başlamak bitimsiz yolculuğa, diyelim. Gerçekliğin bir sonla mühürlemediği bir yolculuğa. İkili yolculuk olarak düşünelim şu an için.






İki derinlik elde etmek: Yüzeyden yukarıya yükselen yaşamsal toprak derinliği: biriken toprak kütlesi ve açılan yeni yaşamsal çukur, boşluk, yeni hayallerin boşluğu. O halde gerçekliği yerinden ederken; yazı ile yukarıya doğru yükselen bir toprak biriktirir Papini, gerçek biriktirir hayallere boşluk açmak için; edebiyatın temel söylemini, hayalin kökenini kavramak için. Böylece örneğin olumlu anlamıyla şizofrenin (Deleuze örneğineki Artaud gibi) yanı sıra gerçeklik takıntılı birisiyle de karşı karşıyayız. Bizden arkasına takılmamızı isterken, öte yandan da yaşamı biriktirişiyle, onu öylesine şiddetle reddetmesine rağmen, bizden de bir yaşam-biriktirmesi, tutkusu bekler. Bütün öykülerin, bezenmiş olduğu fantastik ögelere rağmen, ne kadar da gerçeklik ile ilişkili olduğunu gördüğümüzde bu bizi şaşırtmaz artık; her ne kadar bu gerçeklik, iğnelerle delinmiş, istim üstündeki bir gerçeklik olsa da. İşte bu nedenle, bu gerçeklik biriktirme ve gerçeklikte başka yaşamı araştırma, kazıp çıkarma çabası nedeniyle bir yaşambilimi diyoruz.



 Artaud


Bu bilimin inanç, tutku, duygulanım düzeyinde işliyor olması; onun çeşitli ilişkiler ağında belli başlı inançlarla ilişki kurmasını elbette beraberinde getirir ama Papini artık mevcut inanç biçimlerinin arayışına bir teselli veremediğinin, istediği başka hayatı sağlayamadığının ve ötesinde bu inançların insanları şiddete, adaletsizliğe ve kötülüğe bulaşmaktan alıkoymadığının ve kimi durumlarda bu inançların bu kötücüllüklerin gerekçesini oluşturduğunun farkındadır. Bilgilerin sonuna, inançların sonuna kadar giden ruhu, öteyi istemekten vazgeçmemiştir. Şimdi ile ilişkisini koparan bu söylemi nasıl adlandırmak gerekir?





Belki de adlandırma üzerine düşünürken; Papini'ye inanmalı derken ve biriken toprak kitlesine de inanmalı derken kime ve neye soruları bir ölçüde yatıştırılmış gözükecek ama şu soru kalacak: yaşamdan bu kadar uzakta ve yine de nasıl bu kadar yaşam arzusuyla, canlılık, hayat arzusuyla? Gerçekliği fantastik bir biçimde kazarken, yerin/ruhun içini boşaltmak ve gerçekten bir kule yapmak yeryüzünde toprakla ve topraktan çıkanlarla. Bu kule bir yaşambilim kulesi, gözetleme kulesi değil midir ve aynı zamanda tüm yaşamın kesintiye uğradığı bir tünelin aydınlık ucu değil midir? Aydınlık ama yaşamın kesintiye uğradığı; gözetleyen ama görüşü kesen, ufukla araya giren: Peki ama nasıl?
Bu sorunun bu düzlemdeki tek yanıtı bir addır, Papini adıdır...

Monokl Atölye - Volkan Çelebi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder