20 Temmuz 2012 Cuma

Evet, bu riski alıyorum - Aşktan Bu Kadar, Tellier



  


 "...Kadın ya da erkek, aşktan bahsedilmesini istemeyenler ya da bundan böyle bu kadar aşk yeter diyenler bu kitaba hiç bulaşmasınlar."

   "Aşktan Bu Kadar" düşüncesini onaylayarak kitabı eline alan okuru gerçekten de kışkırtan bir son cümle ile bitiriyor önsözü, Hervé Le Tellier. Yazar, okurunu iyi tanımış olacak ki daha önsözde onu istediği kıvama getirmeyi başarıyor ve sessizce yanına çağırıyor, belli ki gizliden gizliye söylemek istediği bir şeyler var.

   Anna ve Louise, iki çocuk annesi, uzun süreli evlilikleri olan, modayı yakından takip eden, başarılı kariyerlerinin yanı sıra fiziksel özellikleriyle de dikkat çekmeyi başaran, iyi eğitim görmüş, orta yaşlarında iki güzel kadın. Anlayacağınız üzere oyunu kurallarına göre oynamışlar ve fazlasıyla kazanan tarafta olmayı becerebilmişler. Ayrıca es geçemeyeceğimiz benzerliklerinden biri de yahudi olmaları. Geçen uzun yıllar, aşklarını alıp götürse de yerine uzun birlikteliklerinin bir getirisi veya sağlayıcısı olan saygıyı koymuş. Anna'nın eşi Stan bir cerrah. Ailesine duyduğu sevgi yerinde kalsa da karısına uzun süredir farkına varmadan ilgisiz kalmış, keza aynı şeyi iyi bir popüler bilimci ve aynı zamanda Louise'in eşi olan Romaine'de de görüyoruz. Alışkanlıklarının tutsak edici huzuru içinde yok olurlarken evliliklerinin de, uğruna harcanan yıllara rağmen eski tadını yitirdiğini fark ediyoruz.
 
   "Hayatımın en güzel günü geçmişimde kalmış olabilir."




  
 Yazar, kitapta II. Dünya Savaşı'ndan günümüze yahudiliğin Fransız toplumundaki evrilişini ve sebep olduğu etkileri didikliyor. Aynı zamanda içlerinde her daim "yabancılık"  -aynı zamanda yazarın da kitapta ele aldığı konulardan biri-  barındıran Anna ve Louise'in yahudiliğinin varoluşlarında yarattığı melankolik izleri yokluyor. O içten içe harap eden yabancılık duygusunun yarattığı, bir türlü yerini dolduramadıkları o eksik parçayı, Anna, Yves adında bir yazarda, Louise ise psikanalisti Thomas'ta buluyor. Yves ve Thomas, iki ana karakter kadar birbirine benzemese de yine de aynı sorularla yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Köklerini derinlere salmış bir evliliğin yıkıcısı mı, yoksa amaçlarını ve hayatlarının konumunu sorgulayan, aradığı tadı bir türlü bulamayan kadınların yeni bir hayata açılan kapıları mı olacaklar?

   "...Evet, bu riski alıyorum çünkü hatıra zaten her zaman risklerin en büyüğüyle karşı karşıyadır, unutulmakla, zira unutulmak hatıraların kaçınılmaz sonudur..."

   Karakterlerin göze batan sıradışı özellikleri yok. Bunun yanı sıra karakterler arasında ciddi benzerliklerin de olması, okurun kafasında klasik bir aşk romanı izlenimi doğmasına neden olabilir. Fakat roman gerek kurgusuyla gerek edebi oyunlarıyla bu izlenimi kolayca altüst etmeyi başarıyor. Başlıkları Abhaz Dominosu oyunundan esinlenilerek kurgulanan roman, her bölümünde okurun romanı farklı bir perspektifle yakalamasını sağlıyor. Yazar, modern hayatın sıradan kişiliklerini gayet doyurucu bir biçimde okuruna açıyor; hatta sıradışılıklarını ortaya çıkarıyor bile denebilir.

   "Gördün mü bu hikâye aynı ben. Hayalini kurduğum hiçbir şey aslında yok, gerçekten tam bir sinema."

   Kitapta sinema ve resim çok önemli bir yer ediniyor. Her bölüm bir sinema sahnesi tadında. Bazen karakterler kelimelere dökemedikleri hislerini bir resimle veya bir filmden örnekle açıklamaya çalışıyor. Bu sayede karakterlerle aynı zamanda dil ötesi bir bağ da kurmuş oluyoruz. Onların gözünden tabelaya bakıyoruz, konferansa katılıyoruz, mektup, davetiye veya bir roman okuyoruz. Gerçekten de kendinizi bir hayalin içinde bulmanıza neden olabilecek incelikte işlenilmiş bir roman "Aşktan Bu Kadar".

  

   Oulipo geleneğinden çıkma bu kitap olması gerektiği gibi size farklı bir edebiyat deneyimi sunuyor. Alışılmadık edebi tekniklerin kullanıldığı bu romanda alışılmış hallerinin dışına çıkmayı başaran karakterlerle aynı heyecanı tadıyorsunuz, yeri geldiğinde onlarla birlikte sorguluyorsunuz  hayatlarını, deneyimlerini... Onları yakalamanız çok uzun sürmüyor, aslında onlara yaklaştıkça bir bakıma yazarın ellerinde buluyorsunuz kendinizi, belki de kendi kucağınıza düşürüyor sizi yazar, kendi gerçekliğinizle yüzleştiriyor. 

   "...Kitaplar günler gibidirler. Birbirleri ardına gelirler ve her birinden bir şeyler öğreniriz."

   Bilimden felsefeye, edebiyattan sinemaya birçok bilgi, romanın tutarlı bütünlüğünün örülmesine göze batmayan bir katkı sağlıyor. Her ne kadar sıkılmış olsanız da hayatınızın monotonluğundan, sürekli tekrar eden benzer olaylardan, yazar size dair keşfedemediğiniz bir şeyler kalabileceğinden dem vuruyor. Kendini bıkkın ve kaybolmuş hisseden okurunun elinden tutuyor Hervé Le Tellier, okurun içini körüklediği merak duygusuyla birlikte önyargıların yerini öğrenme isteğiyle dolduruyor. 

   Nereye gideceğimizi bilmedikten sonra hangi yolu seçtiğimizin ne önemi var! Aşktan konuşalım ne çıkar...

   Mehmet Rasim Emirosmanoğlu'nun kitabın orijinal dilinin oyunlarını ve havasını yakalayan güzel bir Türkçe'yle çevirdiği bu baştan çıkarıcı kitabı okumanızı tavsiye ederim.

Atakan Karaduman - Monokl Atölye

1 yorum: