20 Temmuz 2012 Cuma

Edebiyata yeni labirentler - Aşktan Bu Kadar



‘Mono kurgusuz labirent’ edebiyata yepyeni labirentler getiren Oulipo akımının önemli temsilcilerinden Hervѐ Le Tellier’in ikinci kitabını yayınladı. Yazarın, Türkçeye yapıtları ilk defa Monokl Yayınları tarafından çevrilmiştir.  Çevrilen ilk kitabı olan ‘Bar Sonatları’nın ardından, yazar  ‘Aşktan bu kadar’ adlı romanıyla, sıradan aşk romanı anlayışımıza yeni bir yaklaşım getiriyor. Aşktan bahseden bir romanda karşılaşmayı beklemediğimiz bilimsel meselelere ve dilin yapısına ilişkin birçok konuya değinen yazar,  içinde bulunduğu edebiyat yaklaşımının etkisini büyük oranda taşıyan romanı okuyucuya bir oyun kurgusundan hareketle sunar. 





Altı ana karakter üzerinden şekillenen roman, karakterlerin birbirleriyle ilişkilerini anlatan bölümlere ayrılmıştır. Yazarın anlatımında böyle bir yöntemi kullanmasının sebebi, kişiler arasındaki ilişkiler ile Abhaza Dominosu’nun oynanma biçimi arasında benzerlik kurmasıdır. Roman kahramanlarının, hayatlarının birbiri içine sızan tesadüfler üzerinden şekillenmesi kitapta sözü geçen oyun kurgusuna paralel bir şekilde ilerler. Aşktan bahsetmenin ve insanlar arasındaki duygu geçişlerinin gerçekçi ve dengeli bir biçimde ifade edildiği ‘ Aşktan Bu Kadar’ sıradan olmayan fakat olası bu yaşamları bize açık bir üslup ile yansıtmıştır.  Anna Stein ve Louise Blum’un, hayatın başka renklerini keşfetmeye kayıtsız kalamamaları, Yves  Janvier ve Thomas Le Gall’ın aşkı cesaretle kucaklamaları, Stan’in, cesaretini bir park bankında unutması ve Romain Vidal’in, hayatının olağan seyrinin bozulması, onları çok başka noktalara sürükler. Roman kahramanları, değişen duygular ve hayatlar içinde, çelişkilerin ve beklentilerin havuzunda boğulmadan yüzmeye çalışırlar ve biz buna yalnızca seyirci kalamayız. 






Aşkın beklenmedik koşullarda, aniden yaşama sızması, yıllardır sorgulamadan yaşadıkları ilişkilerini düşünmeye iter kahramanları. Klasik bir aşk romanında her daim karşımıza çıkma olasılığı yüksek olan; beklenti, hayal kırıklığı, cesaret ve cesaretsizlik bu romanın sayfalarında da bize eşlik eder. Sözcükler birbirini kovalamaya başladıkça, çoktan başlamış bir yarışa geç kaldığımız hissi uyanır çoğu zaman fakat Tellier romanında usulca, edebi kaygı gözetmeden bizi bu yarışa davet eder. İçinden aşk geçmiş bir romanın, belli klişelerden kurtulamadığını düşünmeden edemeyiz, fakat ‘Aşktan bu kadar’ bize ne masallardaki ne de efsanelerdeki gibi bir aşkı anlatır burada anlatılan aşkın yalın halidir. Bu romanda yeterince aşktan bahsedilir ama yalnızca aşktan bahsedilmez. Bir hastalık hakkında ince ayrıntılarına kadar bilgi alır, bir sözcüğün derinlemesine incelenmesini izleriz.

Roman boyunca birbirine yabancı insanların aralarındaki duygusal geçişlere tanık oluruz.  Bu durum Aşkın bilinmeyende kurulduğunu dile getir. Kahramanlardan Yves’in ‘ yabancı’ kelimesini bir konferansta incelemesi sırasında söylediği: ‘ Hayatımdaki tüm kadınlar, hayatımdaki tüm kadınlar olmadan önce birer yabancıydılar.’ Cümlesi romanın bütününe bakıldığında yaşanan aşkların bir keşfetme ve merak sonucu şekillendiğini bize gösterir. Aşkı belli bir ortaklığın ya da benzerliğin farkındalığı gibi düşünmeye alışık olsak da göz ardı ettiğimiz ötekine ve bizden başka olana duyduğumuz merak bu duygunun şekillenemesin de önemli bir noktadır. Roman bizde bu duyguyu kahramanlar aracılığıyla yeniden kurar.




Türkçede örneklerine pek sık rastlamadığımız bu biçem, edebiyatın faklı alanlar ile ilişkiye girmesine sebep olduğundan okuyucuda farklı duygular uyandıracaktır. Aşkın bunaltısını ve yaşamın bulantısını hissedeceğimiz bu roman uykuda bekleyen duygularımıza inceden seslenecektir. Yazarın söylediği gibi “ Kadın ya da erkek, aşktan bahsedilmesini istemeyenler ya da bundan böyle ‘aşktan bu kadar’ diyenler bu kitaba hiç bulaşmasınlar” 


Sevil Tanışan - Monokl Atölye

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder